0541 515 1920 | iletisim@tkh.org.tr

TKH 2015 KURULUŞ KONGRESİ (1. KONGRE) SİYASİ RAPORU
TKH 2015 KURULUŞ KONGRESİ (1. KONGRE) SİYASİ RAPORU

TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ

KURULUŞ KONGRESİ

 

İKİNCİ CUMHURİYET’TE

TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’Nİ

KURMAK

   
  1. Bölüm: EMPERYALİZM, BÖLGESEL DİNAMİKLER VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
 
  1. SON BİR YILIN DEĞERLENDİRMESİ VE MEVCUT DURUM
 
  1. A) Dünya değerlendirmesi ve emperyalizm
  2. Emperyalist sistemde kriz dinamikleri devam etmiştir.
  3. Emperyalist sistem içinde aynı zamanda krize karşı dinamikler de ortaya çıkmış ve gelişmiştir.
  4. Kriz dinamikleri Rusya-Çin yakınlaşmasının önünü açmıştır.
 
  1. B) Bölgesel dinamikler
  2. Türkiye’yi çevreleyen coğrafyalardaki krizlerde de çözüm değil çatışma eğilimi artış göstermiştir.
  3. Ortadoğu’da sınırların değişmesi ihtimali artmıştır.
  4. Ortadoğu’da ABD bölgesel aktörlere alan açmaya devam etmiştir.
  5. Emperyalist devletler bir kez daha NATO’yu aktif olarak devreye sokmaya başlamıştır.
  6. IŞİD Ortadoğu’da emperyalizme ve bölgesel gerici güçlere alan açmaya devam etmiştir.
  7. Suriye’nin bölünmesi ihtimali güç kazanmıştır.
  8. Suriye’de BAAS ve PYD öncülüğünde devam eden direnişler bölge halklarının geleceği için önemlidir.
  9. Bağımsız bir Kürt devletinin kuruluş sürecinde yeni bir aşamaya doğru gidildiğine dair veriler birikmektedir.
 
  1. C) Türkiye’nin dış politikası
  2. Yeni Osmanlıcı dış politika yeni bir çıkış sergileyememiştir.
  3. Suriye politikası tarihteki en büyük suçlardan birini oluşturmaya devam etmiştir.
  4. ABD ile oluşan konjonktürel farklılıklar AKP’nin işbirlikçiliğini gölgelememiştir.
  5. Rusya ve İran ile ekonomik ilişkiler dış politikayı sınırlandırmaya devam etmiştir.
 
  1. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM İÇİN OLASILIKLAR VE GÖREVLER
 
  1. A) Dünya ve emperyalizm
  2. Kriz dinamikleri ve kriz karşıtı dinamikler güçlenecek.
  3. ABD saldırganlığının artacağına dair işaretler birikmektedir.
  4. B) Bölgesel dinamikler
  5. Ortadoğu’daki çatışma durumu devam edecektir.
  6. Suriye’de geçici bir ateşkes ve bölünme ihtimal dahilindedir.
  7. Kürt devleti kurulması doğrultusunda yeni adımlar atılması ihtimal dahilindedir.
  8. C) Türkiye’nin dış politikası
  9. Yeni bir dış politika açılımı mümkün görünmemektedir.
  10. Maceracı adımlar atılması ihtimal dahilindedir.
  11. İran ile varılan anlaşma ekonomik ve siyasi ranta çevrilmeye çalışılacaktır.
   
  1. Bölüm: TÜRKİYE SİYASETİ, MEVCUT DURUM VE OLASILIKLAR
 
  1. KRİZ KOŞULLARINDA BURJUVA SİYASETİNE DEVRİMCİ MÜDAHALE KANALLARI
  2. İkinci Cumhuriyet’in yerleşme ve konsensüs sorunu devam etmektedir.
  3. İkinci Cumhuriyet’in kriz başlıkları şekillenmektedir.
  4. Sermaye egemenliği İkinci Cumhuriyet’te krize karşı adımlar atmaya da başlamıştır.
 
  1. KRİZ KOŞULLARINDA DEVRİMCİ MÜDAHALE İÇİN GÖREVLER
  2. A) Kürt sorununa sosyalist bakış ve devrimci siyaset
  3. Partimizin Kürt sorununa bakışı sağlıklıdır.
  4. Kürt siyasi hareketine yaklaşımdaki ana başlıklar.
  5. Kürt sorununda temel yaklaşım Sosyalist Cumhuriyet’te birliktir.
  6. Kürt siyasi hareketi tarihsel gelişimi içinde düzen içi kulvarda pozisyon değiştirmektedir.
  7. Kürt siyasi hareketi biçimsel açılımlarla değerlendirilemez.
  8. İçerik olarak İkinci Cumhuriyet’e entegrasyon gündemdedir.
  9. Sosyalist hareket için belirleyici nokta Kürt ulusu içinde oluşacak sınıfsal ayrışmadır.
  10. Kürt emekçilerinin mücadelesi anti-emperyalizm ve gericilik karşıtlığının bütünlüğü ve sosyalizm mücadelesi üzerine kurulmalıdır.
  11. Federasyonun ya da özerklik, kapitalizm koşullarında, biçimsel bir anlamdan öteye geçmeyecektir.
  12. Müzakere sürecinde güncel durum ve ana yaklaşımlar
 
  1. B) Alevilerin gericileştirilerek asimilasyonu tehlikesine karşı laiklik mücadelesi eşit yurttaşlık hakkının tek yoludur.
  2. İkinci Cumhuriyet Alevileri kapsayamamıştır.
  3. Alevilerin İkinci Cumhuriyet’te yeri yoktur.
  4. Düzen Alevileri gericileştirerek asimile etmek istemektedir.
  5. Alevi yurttaşlarımızı yeni bir cumhuriyet için mücadeleye çağırıyoruz.
 
  1. C) Örgütlü siyasetin temel taşıyıcılarından biri olarak kadınlar
1.İkinci Cumhuriyet’in dayatmalarına karşı laikliğin ve özgürlüğün savunusunda kadınlar ön planda olacaktır.
  1. Gericiliğin en önemli kavga konularından birisi kadınlardır.
  2. Kadınlar her zaman mücadelenin en ön saflarında yer almışlardır.
  3. Kadın mücadelesi alanında büyük bir siyasal ve ideolojik boşluk bulunmaktadır.
  
  1. D) İşçi sınıfı ve siyasal görevlerimiz
  2. İşçi sınıfı içinde örgütlenmek ve yeni bir sınıf hareketinin mayasını çalmak bugün partinin en temel görevidir.
  3. İşçi sınıfının bugünkü durumu gerçekçi bir yaklaşmla ele alınmalıdır.
  4. Sendikalar sınıf içinde itibar kaybetmiştir.
  5. İşçi sınıfı içinde öncü bir kol yaratmak
  6. Sınıfa seslenirken sosyalist ideoloji geriye çekilemez.
  7. İşçi sınıfı hareketinde önümüzdeki dönem somut ve güncel görevler.
 
  1. E) Gençliğin partili mücadelesi ve gençlik hareketi
  
  1. Bölüm: İKİNCİ CUMHURİYET’TE SOSYALİST HAREKETİN YENİDEN İNŞA SORUNU
 
  1. SOSYALİZMİN İNŞA SORUNU VE TKH
  2. A) Türkiye Komünist Partisi’nin mirasını geleceği taşımak
  3. TKP 12 Eylül sonrasının en önemli devrimci çıkışlarından biridir.
  4. 12 Eylül sonrası likidasyona direnen TKP’nin, Haziran Direnişi’nin önünün açılmasında da anlamlı katkısı olmuştur.
  5. TKP ismi yeniden siyaset sahnesine döndürülmelidir.
  6. B) Türkiye Komünist Hareketi Mücadelenin neresinde?
  7. TKH, Türkiye sosyalist hareketinde belirleyici ve siyasette etkili bir konumdan şu an için uzaktır.
  8. Partimiz, TKP çizgisinden kopuşu değil ileri çıkışı temsil ediyor.
  9. Türkiye Komünist Hareketi’nin misyonu
  10. C) Türkiye Komünist Partisi’nin kurulması ve sosyalist hareketin yeni atılımı
 
  1. HAZİRAN DİRENİŞİ, TOPLUMSAL SİYASET VE HAZİRAN HAREKETİ
 
  1. Haziran Direnişi yeni bir evreye taşınmalıdır.
  2. Haziran Direnişi liberalizmi zayıflatmıştır.
  3. Haziran Direnişi’nin kazanımları önemlidir, eksiklerinden ders çıkarılmalıdır.
4- Haziran Hareketi ile Parti arasındaki ilişki net bir şekilde tarif edilmelidir.   KARAR ÖNERİLERİ
  1. Bölüm: EMPERYALİZM, BÖLGESEL DİNAMİKLER VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
 
  1. SON BİR YILIN DEĞERLENDİRMESİ VE MEVCUT DURUM
 
  1. A) Dünya değerlendirmesi ve emperyalizm
 
  1. Emperyalist sistemde kriz dinamikleri devam etmiştir.
Emperyalist sistemin kriz dinamikleri geçtiğimiz bir yıl boyunca devam etmiştir. Farklı düzlemlerde devam eden bu dinamiklerin yarattığı sıkışma da yine son bir yıl boyunca farklı alanlarda değişik boyutlarda sonuçlar üretmiştir. Geçtiğimiz yıllarda emperyalist merkezlerde ortaya çıkan ekonomik krizin etkileri bugün sistemin genelinde farklı alanlarda devam etmektedir. Yatırım ve verimlilik artışındaki sınırlılık, kâr oranlarındaki sıkışma, sistemin genelinde büyüme ve istihdam yaratma kapasitesini sınırlandırmaya devam etmektedir. Bu sınırlar, uygulanan para politikalarıyla da birleşince, ekonomide spekülasyonların kapladığı büyük alan varlığını korumayı sürdürmektedir.  Bu durumun bir diğer sonucu ise kapitalist sistemin yine kendi yarattığı işsizlik ve yoksulluk eğilimini tersine çevirecek bir süreci başlatamamasıdır. Geçtiğimiz yıl boyunca krizin daha fazla öne çıkmaya başlayan bir yönü ise eşitsiz dağılımı olmuştur. Farklı kapitalist ekonomiler arasında krizin etkileri geçmiş yıllarda da eşitsizlik gösterirken, son bir yılda bu eşitsizlikte büyük bir artış gerçekleşmiştir. Bu bağlamda sistemin bütünündeki kriz dinamiklerine rağmen, emperyalist hiyerarşinin üst basamaklarındaki ekonomilerin en azından ekonomik göstergelerindeki iyiye gidiş artarak devam etmiş, bunun karşısında, alt basamaklardaki ekonomilerde kötüye gidiş de artarak sürmüştür. ABD’nin dünya hegemonyasında bir süredir yaşamakta olduğu sıkışma da geçtiğimiz bir yıl boyunca sürmüştür. Emperyalist sistem içindeki siyasi ve ekonomik gerilimler ve rekabet bu süre boyunca devam etmiş, sonuçları ise farklı şekillerde görülmüştür. Diğer yandan emperyalist devletlerin müdahalelerine yönelik hem sistem içi, hem de sistem karşıtı direnç farklı coğrafyalarda devam etmiş ve artış eğilimi göstermiştir. Sonuç olarak, farklı düzlemlerde devam etmekte olan bu kriz dinamikleri işçi sınıfı için bir yandan savaşlar, yoksulluk ve açlık yoluyla yıkım potansiyeli barındırmakta, diğer yandan işçi sınıfının kurtuluşu için komünist hareketin müdahale edebileceği alanı genişletmektedir. Komünist hareketin gerçekleştireceği bu müdahale, kapitalizmin getirdiği yıkımın önlenmesi ve sosyalizm mücadelesinin güçlendirilmesi için tek gerçekçi yoldur. Özetle, dünyanın her yerinde kapitalizmin getirdiği yıkım karşısında komünist hareket işçi sınıfı ve insanlığın biricik kurtuluşunun hâlen tek temsilcisidir.
  1. Emperyalist sistem içinde aynı zamanda krize karşı dinamikler de ortaya çıkmış ve gelişmiştir.
Geçtiğimiz bir yıl, emperyalist hiyerarşinin üst basamaklarındaki devletlerin yaşanmakta olan çok boyutlu krize karşı attığı bir dizi adıma tanıklık edilmiştir.  Kriz dinamiklerinin varlığını sürdürdüğü bu süre boyunca, emperyalist devletler giderek artan bir şekilde bu kriz dinamiklerine karşı gözle görülür çareler aramıştır. Bu arayışın sonucunda, kökleri daha önceye dayanan “kriz çözücü” adımlar hız kazanmış, kısmi sonuçlar elde edilmeye, başka bir ifadeyle, sistem içinden kriz karşıtı dinamikler çıkmaya başlamıştır. Bu dinamikler söz konusu olduğunda, emperyalizmin ekonomik ve siyasi yönelimleri arasındaki ilişki özellikle önem kazanmaktadır. Emperyalist devletler bu nesnel kriz dinamiklerine karşı siyasi ve ekonomik adımlar atmaya başlamış, bu iki düzlem arasında her zaman doğrusal bir ilişki olmamıştır. Bunun en açık örneği Çin ile yaşanan ilişkilerde görülebilmektedir. Çin ile yüksek düzeyde ekonomik ilişkisi bulunan ABD, siyasi alanda giderek daha fazla karşı karşıya gelmektedir. Bu iki düzlem arasındaki doğrusal olmayan duruma rağmen, partimiz burada bütünlüklü bir bakış açısına sahip olmak zorundadır. Bu bağlamda ekonomik dinamikleri ihmal eden “siyasetçiler” ile tek başına ekonomik değerleri veri alan ekonomist yaklaşımlar aynı kapıya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, emperyalist devletlerin öznel siyasi müdahalelerine alan bulunduğu hesaba katılacak, ancak bu alanın emperyalist devletlerin içindeki, kendi aralarındaki ve müdahale edilen bölgedeki ekonomik dinamikler tarafından sınırlandırıldığı/şekillendirildiği/koşullandırıldığı bütün değerlendirmelerde hesaba katılacaktır. Bu değerlendirmeler ışığında, emperyalist sistem içindeki kriz karşıtı dinamiklerin geçtiğimiz dönemde dünya komünist hareketinin müdahale alanını daraltmadığı ve ilk maddede ifade edilen müdahale imkânlarının son bir yıl boyunca varlığını sürdürdüğü görülmüştür. Komünist hareket, üzerine düşen görevleri yapabilmek ve gerekli müdahaleleri gerçekleştirebilmek için, güçlenmekte olan bu kriz karşıtı dinamikleri daha fazla hesaba katmak zorundadır. Emperyalist devletlerin krize karşı çare olarak atmaya başladığı adımlar şu ana başlıklarda toplanmaktadır: i- Sistem içi rakiplere yönelik karşı müdahaleler yoğunlaşmıştır. ABD’nin başını çektiği emperyalist sistem, yaşadığı kriz karşısında sistemle entegrasyonda sorunları bulunan Rusya ve Çin’e karşı son bir yılda artan düzeyde siyasi, ekonomik ve askeri adımlar atmıştır. Emperyalist devletler bu adımlar sayesinde bir yandan sistemin yaşadığı sıkışma karşısında farklı siyasi arayışların önünü kesmek istemiş, bir yandan da potansiyel sistem içi rakiplerin kriz döneminde çıkış yapmasını erkenden önlemeyi amaçlamıştır. Bu adımlar, son bir yıl içinde farklı coğrafyalarda devam eden ve yeni ortaya çıkan kriz ve çatışmaların hemen hepsinde ağırlığı artan bir parametre olmuştur. Bu kapsamda ABD, Rusya ve Çin’e karşı sırasıyla Doğu Avrupa ve Pasifik’teki askeri varlığını son bir yıl içinde artırmayı sürdürmüştür. ii- Merkezdeki ekonomiler daha fazla korunmaya başlamıştır. Sistemin genelinde etkileri devam eden ekonomik krize karşı emperyalist ülkelerin sermaye sınıflarının giderek daha fazla almaya başladığı bir önlem de, hiyerarşinin en üst basamağındaki ekonomilerin güvenceye alınması olmuştur. Bu bağlamda ABD, İngiltere ve Almanya ekonomileri, temel ekonomik göstergeler düzeyinde düzelme eğilimini artırarak sürdürmektedir. Bu göstergelere rağmen, düzelmenin yapısal olmadığı, geçici olduğu ve kriz dinamiklerinin bu ekonomilerde de varlığını sürdürmekte olduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Bunun karşısında ise Yunanistan’dan ibaret olmayan örneklerde, sistemin daha alt basamaklarında krizin etkilerinin yine eşitsiz bir şekilde dağıldığı, İtalya gibi örneklerde ise düşük büyüme oranlarının sürdüğü görülmektedir. iii- Düşman tanımı daraltılmış ve ittifak politikası yenilenmiştir. Emperyalist devletlerin geçmişte birden fazla cephede aynı anda savaşması ve çok fazla düşman kazanması, sistem üzerindeki basıncı yüksek düzeylere çıkarmıştır. ABD bu nedenle, geçmişte işaretleri verilen bir politikayı bu yıl daha fazla uygulamaya başlamış, düşman tanımını daraltmaya ve yeni ittifaklar edinmeye yönelmiştir. Bu bağlamda, İran ile nükleer müzakerelerinde sonuç alma noktasına gelinmesi, Küba ile ilişkilerin “normalleştirilmesi” gibi adımlar büyük önem taşımaktadır. Bu iki örnekteki devletlerin en yakın müttefikleri olan Venezuela ve Suriye’ye yönelik düşmanlığın eş zamanlı olarak artırılması ise, ABD’nin kendisine karşı yeni ittifak oluşumlarını engellemeye çalıştığını ve asimetrik bir diplomasi yürütmekte olduğunu göstermektedir. iv- Emperyalist örgütlerin kurumsal genişlemesi yavaşlayarak somut/tekil durumlara odaklanmıştır. Emperyalist devletlerin karşılaştığı direncin büyüklüğünün bir nedeni, geçmiş yıllardaki orantısız ve aşırı genişleme eğilimi olmuştur. Emperyalist devletler bu nedenle, kurumlarının genişleme sürecini büyük oranda yavaşlatmış veya somut örneklerle sınırlandırmıştır. Bu bağlamda, AB’nin genişleme sürecinin yavaşladığı ve sınırlarına yaklaştığı görülmüştür. NATO ise birinci maddede belirtilen, Rusya’ya karşı hamleler konusunda somut ve tekil genişleme adımları atmayı sürdürmektedir. Bu kurumsal genişlemenin büyük oranda durması, emperyalizmin sömürü, savaş yanlısı, gerici, milliyetçi ve mezhep düşmanlıklarını körükleyen niteliklerinde bir azalmaya neden olmamaktadır. Aksine, AB’nin emekçi düşmanı, NATO’nun militarist yönü son bir yılda özellikle Doğu Avrupa’da daha gözle görülür hale gelmiştir. Kurumsal genişlemenin durmasının bir nedeni de yarattığı ek maliyetlerden kurtulma çabası olmuştur. v- Zayıf halkalarda faşist ve reformist partilerin teşvik edilmesi eğilimi güçlenmiştir. Zayıf halka ve zayıf halka adayı ülkeleri sisteme bağlayan ekonomik ve politik bağlarda yaşanan aşınma ve merkez partilerin yaşadığı çöküş, bu ülkelerde siyasal alanda kutuplaşmanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Krize karşı oluşan emekçi tepkisini dindirmek için özellikle Alman emperyalizminin tercih ettiği yol, bir yandan tepkinin düzen içi kanallarda temsil edilmesinin teşvik edilmesi, diğer yandan da şiddet yoluyla tehdit altında tutulması olmuştur. Geleneksel havuç-sopa politikasının günümüzdeki güncel hali olan bu yöntem, emperyalistlerin yoktan var ettiği bir durum değil mevcut nesnelliğe müdahalesidir. Bu müdahale, bir yandan sistemden olası kopuşları engellemek, bir yandan da kopuş gerçekleşmesi durumunda bunun sistem içi rakiplere veya sosyalist harekete alan açmamasını sağlamak gibi kimi hedeflere sahiptir.
  1. Kriz dinamikleri Rusya-Çin yakınlaşmasının önünü açmıştır.
ABD’nin potansiyel sistem içi rakipler olarak Rusya ve Çin’e karşı tutumunda son bir yılda önemli adımlar atması, bu iki devletin her alanda işbirliği ve yakınlaşma eğilimini yine son bir yıl içinde artırmıştır. Şangay İşbirliği Örgütü henüz NATO’nun muadili sayılabilecek bir düzeyde değildir. Ancak, bu süreçte yapılanmayı sürdürmüştür. Bu yakınlaşma ve yapılanma, Çin ve Rusya’nın ayrı bir kutup oluşturup oluşturamayacağına dair tartışmaları da bir kez daha gündeme getirmiştir. Artan gerilim ve rekabete karşın, bu iki ülkede serbest piyasa egemenliği ve emperyalist ülke sermayelerinin yüksek düzeydeki varlığı, ayrı bir kutup ve kopuş ihtimalinin şimdilik gündemde olmadığını göstermektedir.  
  1. B) Bölgesel dinamikler
 
  1. Türkiye’yi çevreleyen coğrafyalardaki krizlerde de çözüm değil, çatışma eğilimi artış göstermiştir.
Doğu Avrupa’da, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar ve krizlerde, geçtiğimiz bir yıl boyunca bir çözüm emaresi görülmediği gibi, aksine artış ve derinleşme eğilimi öne çıkmıştır. Doğu Avrupa’da Ukrayna krizi hem bir iç savaşa ve hem de bir NATO-Rusya gerilimine dönüşmüştür. Kafkaslar’da bir yandan cihatçı örgütlerin faaliyetleri artış göstermiş, bir yandan da NATO yine Karadeniz’e ağırlık vermeye başlamıştır. Ortadoğu’da ise bölgenin krizlerine Yemen krizi eklenmiş, öte yandan çatışmalar söz konusu olduğunda, hiç bir anlaşmaya varılamamıştır. İran ile batılı devletler arasındaki müzakerelerde ilerleme kaydedilmesi gibi örnekler bu genel eğilimin istisnası olmakla birlikte, bu gelişmelerin ne kadar kalıcı olacağı belirsizdir ve kısa sürede tersine dönme ihtimali yüksek bir olasılıktır.
  1. Ortadoğu’da sınırların değişmesi ihtimali artmıştır.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Politikası olarak bilinen genel politikası geçtiğimiz yıllarda başarıya ulaşamamış olsa da, bu politikanın bir unsuru olan Ortadoğu’da sınırların değiştirilmesi konusunda son bir yılda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu bağlamda, Irak-Suriye sınırının bütünüyle IŞİD kontrolüne geçmesi, Türkiye-Suriye sınırının ise AKP tarafından cihatçılar için serbest geçiş bölgesi haline getirilmesi yeni bir harita oluşturulması doğrultusundaki sürecin parçaları olarak görülmektedir. Irak ve Suriye’nin parçalanması olasılığının son bir yılda artması da bu yöndeki gelişmelere örnek oluşturmaktadır.
  1. Ortadoğu’da ABD bölgesel aktörlere alan açmaya devam etmiştir.
ABD emperyalizmi geçtiğimiz bir yıl boyunca Ortadoğu’daki askeri varlığını arttırmamış, ancak bunun yerine bölgesel işbirlikçilerine siyasi, askeri ve ekonomik yardım sunmaya devam etmiştir. Bu konuda özellikle silah yardımı ve askeri eğitim faaliyetlerinde gözle görülür bir artış gerçekleşmiştir. ABD bu bağlamda hem bölgesel çatışmaları körüklemeye devam etmiş, hem de kendi savaşları için işbirlikçi unsurları daha fazla kullanmaya yönelmiştir. Irak’ta Bağdat hükümeti ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı askeri birliklere verilen eğitim, Ürdün’de ve Türkiye’de cihatçı unsurlara verilen askeri eğitim çalışmaları bu anlamda önemlidir. Öte yandan Türkiye, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi devletlerde yeni işbirlikçi unsurların eğitilmesini kapsayan Eğit-Donat Programı’nın başlatılması, bölge halkları için büyük bir tehdit unsurudur. Bölgesel aktörlere açılan alan kapsamında Suudi Arabistan’ın inisiyatif alarak yeni bir Sünni eksen oluşturmak için adım atması, Yemen’e yönelik saldırılar gerçekleştirmesi ve Türkiye’nin de bu eksene davet edilmesi, önemli adımlar olmuştur. İşbirlikçilerin oluşturduğu bölgesel ittifaklar, emperyalistlerin tam onayı ve desteğiyle hayata geçirilmiştir.
  1. Emperyalist devletler bir kez daha NATO’yu aktif olarak devreye sokmaya başlamıştır.
2000’li yıllarda askeri müdahalelerde geri plana çekilen NATO, hem Avrupa’da siyasi birliğin sağlanması, hem de askeri maliyetlerin ABD dışındaki ülkelere dağıtılması amacıyla, son bir yılda daha fazla kullanılmaya başlamıştır. Rusya’ya karşı NATO’nun Ukrayna’da askeri eğitim vermesi, silah sağlaması ile birlikte Baltık Ülkeleri’nde ve Doğu Avrupa’da askeri gücünü artırmaya gitmesi, Türkiye’nin yakın çevresindeki önemli gelişmeler arasındadır. NATO’nun buradaki en önemli işlevi, emperyalistler arasındaki birliği sağlamak ve Rusya konusunda olası iç anlaşmazlıkları önlemek olmuştur.
  1. IŞİD Ortadoğu’da emperyalizme ve bölgesel gerici güçlere alan açmaya devam etmiştir.
Suriye ve Irak’ta yaptığı kitlesel katliamlarla gündeme gelen IŞİD’e karşı geçtiğimiz yıl ABD öncülüğünde oluşturulan koalisyonun, hava saldırıları gerçekleştirmesi önemli bir gelişme olmuştur. Buna rağmen, IŞİD’in silah tedariki ve lojistik destek kaynaklarının ABD müttefiklerinin topraklarından yapılması, örgütün eylemlerinin siyasi etkisi, örgüte batılı devletlerden katılımın yoğunluğu, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın kaynak ve personel sunduğuna dair veriler, bu durumun en açık göstergeleri olmuştur. Bu tabloda görüleceği üzere, ABD bir kez daha yaratılmasına kendisinin de katkı koyduğu bir canavara karşı, kendisini kurtarıcı olarak dayatan bir siyaset izlemektedir.
  1. Suriye’nin bölünmesi ihtimali güç kazanmıştır.
Suriye’de geçtiğimiz yıl boyunca da devam eden savaşta, sahadaki güç dengesi salınım göstermiş ve bir denge durumu oluşmamıştır. Tarafların kesin üstünlük kazanamadığı bu süreçte, çatışmaların durdurulmasına yönelik diplomatik görüşmelerin sonucu ile birlikte, var olan duruma bakarak bir ateşkes gerçekleşmesi halinde Suriye’nin fiilen bölüneceğine dair işaretler ortaya çıkmıştır. Ülke şu anda en genel haliyle BAAS, cihatçı örgütler ve PYD denetiminde olan bölgelerden oluşmaktadır. Cihatçı örgütlerin kendi aralarındaki çatışmalar ise, denetimlerinde olan bölgenin şimdilik bir bütünlük taşımamasına neden olmuştur.
  1. Suriye’de BAAS ve PYD öncülüğünde devam eden direnişler bölge halklarının geleceği için önemlidir.
Suriye halkının ve Suriye ordusunun direnişi, geçtiğimiz yıl boyunca da bölge halkları için en önemli mevzilerden biri olmaya devam etmiştir. Diğer yandan, geçtiğimiz yıl IŞİD katillerine karşı Rojava’da PYD öncülüğünde gerçekleşen ve devam etmekte olan direniş de bölge halkları için önemli bir mevzi olmuştur. Ancak, buradaki gelişmelerin emperyalizmin müdahalelerine çok açık olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
  1. Bağımsız bir Kürt devletinin kuruluş sürecinde yeni bir aşamaya doğru gidildiğine dair veriler birikmektedir.
Irak’ta, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Bağdat arasındaki ilişkilerin zayıflaması, Rojava ile Erbil arasında gelişen ekonomik ve siyasi bağlar, Barzani ve emperyalistler tarafından yapılan çeşitli açıklamalar, Kürdistan coğrafyasında bağımsız bir Kürt devletinin kuruluş sürecinin ilerlemekte olduğuna dair veriler sunmuştur. Bu veriler, kuruluş sürecinin nasıl ilerleyeceğine dair bölgesel güçler, işbirlikçiler ve farklı Kürt partileri arasında çıkar çatışmalarının olduğu bir sürece işaret etmektedir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi coğrafyasında devam eden sermaye birikimi ve silahlanma süreci, devletleşme sürecinin omurgasını oluşturan bir yönelime dair izler taşımaktadır.  
  1. C) Türkiye’nin dış politikası
 
  1. Yeni Osmanlıcı dış politika yeni bir çıkış sergileyememiştir.
AKP’nin dış politikadaki başarısızlık durumu geçtiğimiz bir yıl içinde devam etmiş ve bunu tersine çevirebilecek yeni bir çıkış sağlanamamıştır. Türkiye dış politikasının büyük oranda oturduğu Ortadoğu’daki yalnızlık durumunu son bir yılda aşan tek istisna, Suudi Arabistan’ın Yemen saldırısıyla birlikte oluşturmaya başladığı yeni Sünni eksene katılım gösterilmesi olmuştur. Bunun dışında, Türkiye’nin geleneksel müttefikleri olan İsrail ve Barzani ile ilişkiler gerilimli bir şekilde devam etmiştir. Bölgedeki kilit ülkelerden biri olan Mısır’a yönelik, AKP’nin devrik Müslüman Kardeşler’i destekleme ve yeni hükümeti tanımama yönündeki politikası bu yalnızlaşma sürecini pekiştirmiştir.
  1. AKP’nin Suriye politikası tarihteki en büyük suçlardan birini oluşturmaya devam etmiştir.
Türkiye’nin Suudi Arabistan öncülüğündeki yeni Sünni eksene dâhil olması, aynı zamanda Suriye’deki muhaliflere yönelik yeni bir açılımın da habercisi olmuştur. Muhaliflere bir kez daha yüksek miktarda yeni savaşçı ve silah temin edildiği bilgileri, Şam’ın askeri alanda üstünlük kuramamasının nedenlerini ortaya koymaktadır. Suriye’de cihatçı örgütler tarafından gerçekleştirilen katliamlardan bu iki devlet birinci derecede sorumludur.  AKP hükümetinin,  destek sunduğu bütün cihatçı örgütler tarafından işlenen suçlarda doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır. Bu cihatçı örgütleri destekleyici politikalar, Türkiye tarihinin dış politika alanındaki en büyük suçlarındandır.
  1. ABD’nin bölgesel politikalarıyla oluşan konjonktürel farklılıklar AKP’nin işbirlikçiliğini gölgelememiştir.
AKP hükümeti geçtiğimiz bir yıl boyunca emperyalizm ile her alanda işbirliğine devam etmiştir. Özellikle Suriyeli muhaliflerin eğitilmesi için başlanan Eğit-Donat Programı, İncirlik üssünün kullanıma açılması ve Türkiye’nin koalisyona katılması AKP ile ABD’nin Suriye politikasındaki ortaklığın ne kadar ileri düzeyde olduğunun önemli göstergelerinden biri olmuştur. AKP’nin, Suriye’de daha saldırgan bir politika izlenmesi yönündeki diplomatik girişimleri ve özellikle tampon bölge yönündeki ısrarcı talepleri, geçtiğimiz yıl boyunca ABD’nin politikasından farklılık göstermiştir. Bu farklılığın kalıcı ve yapısal olduğu söylenemeyeceği gibi, bu farklılık AKP ile ABD arasındaki genel ortaklaşmaya gölge düşürmemiştir. ABD ile Türkiye arasında bazı başlıklarda ortaya çıkan farklılıklardan hareket ederek, AKP’ye ABD karşıtı rol ve anlam atfeden yaklaşımların hiçbir inandırıcılığı yoktur.
  1. Rusya ve İran ile ekonomik ilişkiler dış politikayı sınırlandırmaya devam etmiştir.
Dış politika gündemlerinin hemen hepsinde Rusya ve İran ile karşıt konumlarda bulunan AKP, temelde ticari nedenlerle siyasal karşıtlığı ekonomik alanda sürdürememiştir. Başka bir deyişle, Rusya’ya yönelik batılı ülkelerin uygulamaya koyduğu yeni ekonomik yaptırımlara katılmayan ve dolayısıyla buradan ticari olanaklar sağlayan Türkiye, İran ile ticaret ilişkilerini de geliştirmeye devam etmiştir. AKP bu nedenlerle Ukrayna, Kafkaslar Irak ve Suriye’deki çatışmalarda, Türkiye’nin dış ticaret hacminde önemli yer kaplayan bu iki devletle ilişkilerin kopmasına neden olabilecek zorlamaları gündemine alamamıştır. Bu durum, Türkiye’nin dış politikasında daha maceracı bir çizgiye yönelmesinin önündeki zorluklardır.  
  1. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM İÇİN OLASILIKLAR VE GÖREVLER
 
  1. A) Dünya ve emperyalizm
 
  1. Kriz dinamikleri ve kriz karşıtı dinamikler güçlenecek.
Emperyalist sistem içindeki kriz dinamikleri ve sistemin buna karşı refleks olarak geliştirdiği kriz karşıtı dinamiklerin önümüzdeki dönemde artarak devam etmesi beklenmelidir. Kısa vadede iki taraftan herhangi birinin sistemin genelinde üstün hale gelmesi ihtimali zayıftır. Bir başka ifadeyle, ne kriz dinamikleri sistemi genel veya kısmi bir çöküşe götürecek, ne de kriz karşıtı dinamikler bir istikrar yakalanmasını sağlayabilecektir. Tekil örneklerde, kısa zaman aralıkları için, kısmi düzeyde ise iki taraftan birinin üstün gelmesi mümkündür. Başka bir ifadeyle, bazı ülkelerde veya bölgelerde, kısa süreli kısmi istikrar veya kısa süreli kısmi yıkım gerçekleşme ihtimali bulunmaktadır. Ancak, bu durumun kalıcılaşması ve sistemin geneline yayılması ihtimali bugün için zayıftır. Bu bağlamda, dünya gündeminde önümüzdeki bir yıl içinde partimizi bekleyecek görevler arasında aşağıdakiler yer alacaktır:
  • Doğu Avrupa’da artan NATO saldırganlığına karşı anti-emperyalist mücadelenin güçlendirilmesi ve kamuoyu oluşturulması;
  • Ulusal ve uluslararası ölçekte “AB’ye Hayır” sloganıyla anti-emperyalist mücadelenin güçlendirilmesi;
  • Emekçilere yoksulluk dayatan AB’ye karşı uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesi. Bu bağlamda, özellikle Yunan emekçi halkıyla ve KKE ile devrimci dayanışma içinde olunması;
  • ABD ile yeniden diplomatik ve ekonomik ilişki kurma sürecine giren ve yeni zorluklarla karşı karşıya olan Küba ile dayanışmanın sürdürülmesi;
  • ABD’nin Venezuela’ya yönelik yaptırımlarına karşı uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesi ve kamuoyu oluşturulması.
  1. ABD saldırganlığının artacağına dair işaretler birikmektedir.
ABD’nin son dönemde attığı adımlar ve ABD egemenlerinin işaret ettiği bir dizi yönelim, önümüzdeki dönemde Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Uzak Doğu coğrafyalarında askeri müdahale ihtimalinin artacağına dair veriler sunmaktadır. Bu olası müdahale, geçtiğimiz yıl içinde IŞİD’e yönelik saldırılardaki gibi hava harekâtları, Yemen’de Suudi Arabistan saldırganlığına sunulan lojistik destek, silah ve askeri eğitim desteği gibi örneklerden daha kapsamlı ve büyük ölçekli olabilir. Doğrudan savaş ihtimali şimdilik düşük olsa da, ABD saldırganlığının hedefinde Rusya ve Çin’in daha çok yer almaya devam edeceği görülmektedir. ABD`nin bu iki devlete karşı stratejisinin bir unsurunun da bu devletlerdeki merkezkaç unsurları destekleyerek daha küçük siyasal bölümlere ayrılmaları yönündeki dinamikleri desteklemek olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan bu politikanın kısa vadede sonuca ulaşması mümkün görünmemektedir ve önümüzdeki dönemde Rusya ve Çin`in toprak bütünlüklerini korumaları ihtimali çok yüksektir. Rusya ve Çin’de serbest piyasa ekonomisinin sömürü çarklarının egemenliği bulunmaktadır. Bu iki devlet komünistler açısından desteklenebilecek unsurlar olarak görüleme
WhatsApp